BEHZAT-SÜHEYL UYGUR:
‘ÇALIŞMAKTAN ÇALIŞMAYA VAKİT BULAMIYORUZ’
Zekanın, bilginin, tecrübe ve azmin bir arada olduğu, içinde bulundukları yola ‘inanmış’ların tabiri caizse ‘inatçı’ insanları hep sevmişimdir. Toplum tarafından da sevilip sayılan kişilerin çoğunlukla bu özelliklere sahip olduklarını görebiliyoruz. Babaları Nejat Uygur tiyatrosunu sırtlanan, üzerine katarak büyüten, çizgilerini koruyabilen ve adanmışlıkla milyonların kalplerini kazanan duruşlarıyla, kaliteleri ve ilkeleri ile herkesin sevdiği Behzat Uygur ve Süheyl Uygur kardeşlerle bir aradaydım.
Yüzde Yüz İlham Veren Sohbetlerde tiyatroya ama en başta gönüllere adlarını altın harflerle yazdıran Süheyl Kardeşler ile işlerinin görünmeyen kısımlarını konuştuk. Tabi ki güldük ama ben saygım ve sevgim artarak ayrıldım sohbetimizden. Sizlerin de röportajımızı okurken aynı duyguları hissedeceğinizi düşünüyorum.
İnandıkları yolda ‘inat’ları kırılmayanlara selam olsun!
TİYATRO HEVES DEĞİL, TUTKUDUR
*Siz tiyatronun dışında, televizyonda da çok başarılı programlar yaptınız. Başka alanlarda da olabilecekken tiyatroya inatla devam etmenizin nedeni nedir?
SÜHEYL UYGUR- Behzat’la bendeki bu inat ustalardan gördüğümüz, Nejat Uygur tiyatrosundaki oyunculardan, annemizden gördüğümüz bir inat! Hele hele onların dönemindeki tiyatroyu yapmak çok daha zordu ama asla pes etmediler. Biz de babamızın kulisinde, sahne tozu yutarak o inadı içimizde hissettik. Bırakmak zaten mümkün değil. Gerçekten aşkla sevgiyle yapıyoruz işimizi.
BEHZAT UYGUR- Tiyatro bir heves değil, tutkudur. Çocukluğumuzdan beri emek verdiğimiz bu işte esas meyveleri manen toplayacağımız zaman, bu zaman. Geçmişten günümüze bu kadar seyirci biriktirip, bu kadar oluşmuş seyircinin karşısına geçip ‘artık tiyatro yapmıyorum’ demek zaten hiç doğru bir şey değil. Bu en iyi arkadaşınızı yarı yolda bırakmak gibi bir şey. ‘Ben artık seninle devam etmiyorum, kendime yeni arkadaşlar buldum! demek gibi bir şey bu!
*Harika tanımladınız!
BU- Bizim yerimiz burası. Süheyl’de, ben de televizyonda en popüler zamanımızda bile tiyatroyu hiç bırakmadık. Her zaman kartvizitte en başta tiyatrocu yazar. Tiyatroya daha mesafeli bakan insanlara bile bu tarafımızı ön plana çıkartarak tiyatromuzu devam ettirdik. Şimdi de tiyatronun en keyifli anlarını yaşıyoruz. Meslekte bu zamana ‘olgun çağ’ deniyor.
SU- Seyircimiz bunun çok farkında… Bizi hep sevdiler, saygı duydular ama zaman geçtikçe saygı sevginin de önüne geçti.
TURGUT ÖZAL: ‘‘NEJAT’ÇIĞIM, SİYASETTE YAPAMADIĞIMI SEN TİYATRODA YAPMIŞSIN’
*Her kitleden seviliyorsunuz öyle değil mi?
BU- Yıllar önce rahmetli Turgut Özal Neşet Uygur Tiyatrosu olan ‘Cibali Karakolu’nu seyretmeye gelmişti. ‘Nejat’çığım, benim siyasette yapamadığımı sen tiyatroda yapmışsın’ dedi. Babam da ‘nedir?’ diye sorunca ‘bakıyorum seyirciye dört eğilimi bir araya getirmişsin, bu çok kıymetli bir şey!’
Şimdi televizyonlarda kategoriler var, bu benim de çok sevdiğim bir şey değil. Bu işi aşkla ve tüm ciddiyetinizle yaparsınız mizah güzeldir ama çok da ciddi bir şeydir! O seyirciyi oluşturuyorsunuz, seyirci size hem sevgi hem saygı duyuyor ve tiyatroya geleceği zaman ne alacağını çok iyi biliyor. Misal ben sürprizle karşılaşacağım lokantaları sevmem, bildiğim yerlere gitmeyi severim; oralar köklüdür. Ankara’daki kongre merkezinde 1500 kişiye de hitap ediyoruz, küçük bir yerde ki tiyatro da doluyor. Yani insanlar iyi yapılan bir işin karşılığını veriyorlar, bunu da görmek bizi mutlu ediyor.
SU- Bir de bizim tiyatroyu bırakmamamızın nedeni, bu meslekte tecrübe sahibi olsanız bile her gün yeniden bir şey öğreniyorsunuz. İki sene önce ‘Süt Kardeşleri’ oynuyoruz. Bir hanımefendi seyirci geldi, iki ay önce kızını kaybetmiş ve aylar sonra ilk defa dışarıya çıkıyor ve bizim tiyatromuza geliyor: “Allah sizden razı olsun, iyi ki tiyatroya size gelmişim. Aylar sonra benim yüzümü güldürdünüz” diyor ve aslında bunlar bizim için en büyük ödül! Nasıl bırakırsınız ki?!
‘KRİTERİMİZ SEYİRCİMİZİN KOŞULSUZ GÜLMESİDİR’
*Evet insanlar sürpriz sevmiyorlar ama siz hiç tiyatroda farklı bir şeyler denemek istediniz mi? Bu ikilemde kaldığınızı hissettiğiniz oldu mu?
SU- Behzat bazen bunu söyler ama ben açıkçası düşünmüyorum, babam da düşünmezdi. Hep bir çizgimiz vardı: ‘Nejat Uygur’a gidelim’ derlerdi çünkü bu bir ekol Zeki-Metin’e gidelim derlerdi…Şimdi de Süheyl-Behzat’a gidelim diyorlar.
BU- Bir ekol olmak ve bir ekolün devamı olmak çok kıymetli. Eğer bir ekolün içindeyseniz, bu ekolu devam ettirebilmek yüzde yüz en doğru olanıdır. Yeni denemeleri bir televizyon dizisinde, bir filmde yapabilirsiniz; Süheyl ya da ben de ayrı ayrı yapabiliriz ve bunu yaptık da zaten ama ‘ters köşe’ diye bir tabir vardır ya, işte o olmamalı. Çok iyi ve keyif alacağımız bir iş gelir, oyunu kendi biçimimize çevirebiliriz ama buradaki kriter seyircimiz koşulsuz gülebilmeli. O kadar çok çalışıyoruz ki, çok çalışmaktan çalışmaya vakit bulamıyoruz. Tempomuz o kadar yüksek ki… Bizim yurt dışındaki tiyatrolar gibi bir lüksümüz yok, onların sistemleri çok yerleşmiş. Aynı sahnede ve aynı kuliste oynama lüksleri var, eskiden bizim yaptığımız gibi.
*Ne gibi lüksleri var?
SU- En son Almanya gittiğimizde headset takacağız (kafa mikrofonu) Alman sesçi Behzat ile beni yanına çağırdı. Bizim de tuhafımıza geldi niye çağırıyor diye… Meğer headset mikrofonlardan 20 çeşit varmış: hangisi yüzümüze uyuyorsa onu takmamız için bizi yanına çağırmış. Behzat ile şok olduk!
BU- Burada ise bir headset takıyoruz, iki buçuk saat boyunca o kadar ağır ki yüzünün yarısı kapanıyor, kulağın ağrıyor… Bunlar tabii çok basit örnekler. Biz de tabii biliriz bir AVM’de ayda iki oyun sergileyip, bir dizide oynamayı ama tiyatronun kuruluşunda usta bize ‘sadece İstanbul’da tiyatro yapmayacaksınız, gezecek, her gün başka bir yerde oynayacaksınız’ dedi.
* Sizlerden o kadar az kaldı ki...
SU- Çok samimi bir şey söyleyeyim mi? Biz bugün İzmir’e geldik ya defalarca gelmiş olmamıza rağmen çocuklar gibi mutluyuz!
‘TİYATROYU HEVES OLARAK GÖRENLER TİYATRO YAPMASINLAR’
*Peki tiyatro artık bitiyor algısı için ne düşünüyorsunuz? 30 yıl sonra tiyatronun olacağını düşünüyor musunuz?
BU- Tabii olacak…30 yıl sonra dijital birçok kanal olmaz ama tiyatro bitmez. Tiyatro geçmişten bugünümüze kadar neler yaşadı, halen daha var.
SU- İnsan, insansız olur mu? Tiyatroda böyle bir şey. İnsanın olduğu yerde tiyatro bitmez
BU- Sadece tiyatroyu bir heves olarak gören insanlar olmasınlar. Onlar tiyatro yapmasınlar. Dizide oynamıyor, boşlukta arada tiyatro oynayayım hevesiyle yapılmamalı tiyatro. Gerçekten severek, aşkla, meşakkatle yapılmalı. İşte 30 yıl sonra da bu gücü de olan insanlar olursa tiyatro bitmez ve sonsuza kadar da devam eder.
*Tiyatro sanatçıları sanki yaşlanmıyorlar gibi!
SU- Konduramıyorlar da ondan. Babam mesela son dönemlerde hasta olduğu halde sahneye çıkardı. Sahneye çıkmadan önce kolumuzdan tutar, destek alırdı ama sahneye çıktığı anda başka bir şey olurdu.
BU- Sahne gerçekten insana enerji veriyor. Seyircinin enerjisi oyuncuya geçiyor. Oynarken aldığı keyif oyuncuya enerji veriyor. Mesela Ali Poyrazoğlu birkaç ay evvel güzel bir salonda oynamış ve çocuklar gibi mesaj yazmış, sanki daha genç, amatör bir oyuncu gibi demiş ki: ‘bir salonda oynadım şöyle güzeldi, böyle güzeldi’ diye. Ben de altına dedim ki: ‘Broadway’de, Fransa'da bile oyun oynamış ve en iyi eserleri oynamış ustanın bu yaştaki heyecanı ne kadar kıymetli ve önemli olduğunun farkında mıyız?’ diye yazdım. Bakın bu bile heyecanlandırdığı için tiyatro yapıyor Ali Poyrazoğlu, Genco Erkal, Haldun Dormen… Bu heyecanınız varsa tiyatro her zaman olur.
‘TİYATROCU ZEKİ OLMALI’
*Oyunculuk genetik mi sizce?
BU- Ben genetik olduğuna inanıyorum ama özellikle bu meslekte yetenek kadar zekanın da çok önemli olduğuna inanıyorum. Sadece yeteneğin var ve zekan yoksa iyi bir oyuncu olamıyorsun. Çok yetenekli insanların ben yok olduğunu gördüm. Pratik zekanın, oyunculuk zekasının, algının hepsini çok önemli olduğunu düşünüyorum. Sadece yeteneğin yeterli olduğunu düşünmüyorum.
*Oğlunuz Nejat ile yaptığınız vinelar vardı, çok beğenerek izlerdim. Kendisini yetenekli buluyor musunuz?
BU- Nejat epey yetenekli. Hatta geçtiğimiz sene ödül aldı. Biz de kayırma yoktur. Babam da bizi kayırmadı, biz de çocuklarımızı kayırmayız. Gerçekten Nejat yetenekli. Yani bize şunu veriyor: Uygur tiyatrosu geleneği devam edebilir, bu da umut verici!
SU- Annem de, babam da bizlere bunu hiçbir zaman baskı olarak yüklemediler. Behzat da, ben de işimizi çok sevdiğimiz için yapıyoruz.
*İki kardeş arasında nasıl bir denge ile gidiyorsunuz? Behzat Bey daha ciddi duruyor gibi☺
SU- Geçenlerde yolda yürüyorum, bir vatandaş beni durdurdu: ‘Süheyl abi, ben Behzat abi ile karakterinizi çözdüm. Behzat abi resmi, sen gayri resmisin’ dedi☺ ama mesela Behzat’ın öyle bir duruşu vardır. Genelde ona sormaya çekinirler ama her zaman da söylerim ‘çekinmeyin çok tatlıdır☺’ diye.
BU- Bunu ilk defa duymuyorum aslında çoğu zaman Süheyl’den daha yumuşak oluyorum ama dışarıdan öyle bir görünüşüm var. Sahne dışında yaşanan o kadar gereksiz şeylerle uğraşıyoruz ki bizim için en kolayı sahne çıkmak, sahnede oynamak. Detaylar sizi o kadar çok yoruyor ki mecburen bazen bu tavra girebiliyor insan. Bir de bizler duyarsız insanlar değiliz. Mesela bir salona gidiyoruz ve sadece bir gün oynayacağız. Bir bakıyoruz oradaki spot çalışmıyor, kedi yolu yok, yapılamıyor… Bir sürü detay! Ben orada o ışığın olmamasına duyarsız kalamıyorum. Onu o an çözmek istiyorum çünkü bizden sonra oraya bir tiyatro daha gelecek, bari onlar uğraşmasın diye uğraşıyorum. Bazıları bunu kapris olarak görebiliyor oysa benim zaten seyircim salonu doldurmuş, ben oyunumu oynarım ama mesele o değil. Biz sahnede bir hikaye anlatıyoruz ama bize gelen seyircilerle beraber bin hikaye orada bulunuyor. Onlara olan saygımızdan bütün bu detayları düşünmek durumundayız.
*Ne kadar duyarlı bir yaklaşım şekli! Peki ben bir izleyici olarak bazen akademik oyuncularda çok teknik endişesi görüyorum. Hani yabancı dilde gramere takılmış, bir türlü akmayan konuşmalar gibi oluyorlar. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
SU- Ben çok akademik oyunculuk asla sevmiyorum.
BU-Kötü olan oyuncu sadece teknikle oynar, ruhunu koymadığın hiçbir iş karşıya geçmez, çok iyi dengelemek lazım.
*Oyuncu yetiştiriyor musunuz?
BU- Böyle bir düşünce var. Bu bize çok soruluyor. Oyunculuktan ziyade bu ekolü öğretecek altyapı gibi düşünebileceğimiz bir şey aklımızda var. Biz kurs verip, bittiğinde eline diplomayı verip göndermek istemiyoruz. Bu şekilde yetişen gençlerin çoğu iş bulamıyorlar. O gençlerin parasını bu şekilde almak bize uygun değil. Biz gerçekten tiyatromuzda da oynatabileceğimiz yetenekler için, aklımıza böyle bir fikir var. Ama daha önce de dediğimiz gibi çalışmaktan çalışmaya vakit bulamıyoruz ve tüm bunlar içinde vakit gerekli. Her önüne gelenin oyunculuk kursu açmasına da ayrıca karşıyım. Oyunculuk eğitimi almak isteyen insanlar çok iyi araştırsınlar. Bunun birçoğu para tuzağı ve gençlere hayal satıyorlar ve hayalleriyle oynuyorlar
*Son trend influencerların sinema filmlerinde oynanması, yapımcıların bunlara bu kadar bütçeler ayrılması…Her şey bu kadar basit mi?
BU- Bir dizide, bir sinema filminde bir rolü almak bu kadar kolay olmamalı. Yetenekli, çalışan, gerçekten buna önemli vaktini ayıran kimsenin tekelinde değil bu oyunculuk ama oyuncu, tiyatrocu olmak isteyen insanlar ciddi buna kafa yormaları lazım. Hatta ‘bir tiyatrocu gibi nasıl yaşayabilirim?’i bile düşünmeleri gerekiyor. Tüm bunlara saygımız var ama sırf tanınmış bir yüz diye olmamalı. Zaten en başta yapımcı bu hatayı yapıyor. Takipçisi çok diye rol veriliyor. Mesela Instagram içerisinde bir video çektiniz ve bu o platformda çok eğlenceli gelebilir ama onu beyaz perdeye yansıttığınızda o kadar komik olmaz. Bunu bile anlayıp göremiyorlar. Arada tabii ki istisnalar var.
*’Süt Kardeşler’, ‘Hey Gidi Günler Hey’ çok başarılı oyunlar. İzmir’e tekrar gelmeyi düşünüyor musunuz?
SU- Seyirciler bırakmıyorlar. Bu bizim beşinci sezonumuz. Daha öncesinde babam oynadı. Çok uğurlu bir oyundur. 70’li yıllarda tiyatro zorlandığında hemen bu oyunu koyarlar, tiyatro toparlanırdı. Bu bizim kaçıncı gelişimiz ama yine de sağ olsun seyircilerimiz bizi yalnız bırakmıyorlar, full oynuyoruz.
*Yaptığınız iş o kadar enteresan ki algılarınız sürekli açık olmalı. Tüm tepkileri anında alıyorsunuz ve eminim yüzlerce kişinin arasından bir tane mutsuz insanın enerjisi size yansıyordur, öyle değil mi?
SU- Bu antenlerin açıklığı Şahane Pazar’a da bağlı. Şahane Pazar canlı yayındı ve her an yanlış bir şey söyleme durumunuz vardı. Behzat’ın da, benim de antenlerimiz çok açıktır.
BU- Biz seyirciye hiç bakmayız ama onların tavrını anlar, aynı anda ışıkta, seste sıkıntı var mı? Hepsini aynı anda algılarız. Aslında bunun olmaması gerekiyor, oyuncu sadece oyuna konsantre olmalı ama bizim şartlarımız da yapıldığında her şey olabileceği için antenlerimiz hep açıktır.
SOHBETTEN İZLENİMLERİM
*Mütevazi, sözünde duran, hızlı dönüş yapan ve disiplinliler
*Netler
*Sözlerini sakınmadan ve kırmadan söylüyorlar
*Detay ve teknik işler Behzat Bey üstlenmiş gibi
* Aralarında müthiş bir uyum var
*Çok esprililer ve hiçbir şey gözlerinden kaçmıyor, müthiş!
*Gerçekten aileden olmuşlar. Kuzenlerimler konuşuyorum gibi hissettim☺
KISA KISA SORULAR
*Sizin için hayatınızdaki tek gerçeklik nedir?
- Ailem
BU- Ailem ve güzel yaşamak
*En çok olmak istediğiniz yer?
BU - Ben yaz insanıyım ve deniz kenarında olmayı seviyorum. Aslında olduğum anı anlamlandırmayı seviyorum. O anı kıymetlendirmek, anlam yüklemekten hoşlanıyorum ama bezen öyle yerler var ki ne yüklesen olmuyor!
SU - Arada Kuzguncuk Balat’a gitmeyi çok severim.
*En güvendiğiniz kişi?
SU- Eşim Çiğdem’e güvenirim. Kendisini 14 yaş doğum gününde tanıdım.
BU- Eşim
*Kimsenin bilmediği sadece sizin bilmek isteyeceğiniz şey ne olurdu?
SU- ‘VAR’ ( Video yardımcı hakem (İngilizce: Video assistant referee) sistemindeki hakemlerin konuşmasını öğrenmek isterim.
BU- Ben şunu çok merak ediyorum: ‘ıssız adaya düşerseniz yanınıza ne alırsınız?’ Bu soruyu kim buldu? Ben niye ıssız adaya düşeyim? ☺
*Düşünceleri merak ettiniz kimin beyninde olmak isterdiniz?
BU- Einstein diyeyim yırtayım
SU- Yok ya Einstein’ın beyninde olmak çok yorucu! Ben kendi beynimden memnunum